Suriye’deki yeni dönemin en karakteristik gelişmelerinden biri Şam Emevî Camii ve çevresinde yaşanıyor.
Baskıcı rejimden kurtulan halk, her fırsatta bu devasa camide namazlarını kılıyor, etrafında toplanıyor, devrimi kutluyor. Türkiye açısından da Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın’ın geçtiğimiz günlerde Emevî Camii’nde kıldığı namaz, taşıdığı yüksek sembolik anlamıyla konuşuluyor. Emevî Camii böylece, bir kez daha önemli olaylarla gündeme geliyor, tıpkı tarihinde pek çok defa olduğu gibi…
ANTİK ÇAĞLARDAN BU YANA BİR İNANÇ MERKEZİ
Suriye eski asırlarda; Kenan, Asur, Yahudi, Mitanni, Hitit ve Perslerin hâkimiyetinin ardından Makedon Kral İskender’in yönetimine geçmişti. Bu ele geçirişin ardından bölgede antik Yunan etkisi başlamıştı. O yıllarda çok sayıda Yunanlı, Suriye’ye, bugünkü Şam’ın olduğu bölgeye göçmüştü. Bugün bile Suriye’de, kendilerini “Graikoi” (Yunan) olarak tanımlayan, köklerinin antik Yunan’a uzandığını iddia eden 8 bin civarında nüfusa sahip bir topluluk yaşamakta.
Tarih boyunca, Hak ya da batıl fark etmeksizin, neredeyse bütün inanç grupları, bugün Emevî Camii’nin bulunduğu alana mabet inşa etmişti. Geçmişteki putperest toplumlar zamanında olduğu gibi, Yunan ve Roma dönemlerinde de aynı şey olmuştu. Roma İmparatorluğu’nun resmi dininin Hıristiyanlık olmasının ardından ise beşinci yüzyılın başlarında, Jüpiter tapınağının yerine Vaftizci Yahya (Hz. Yahya) adına bir kilise inşa edilmişti.
HZ. YAHYA İLE HZ. HÜSEYİN’İN BENZER KADERİ
M.Ö. 2500’lerde Hud Peygamber’in bu bölgede yaşadığı, günümüzde de bir kısmı duran duvarları bizzat elleriyle ördüğü de rivayet edilmişti. Hz. Hud’a ait olduğu söylenen bir kabir halen Emevî Camii avlusunda yer almakta.
Babası Hz. Zekeriya Peygamber, annesi de Hz. Meryem’in teyzesi İşâ olan Yahya Peygamber de Emevî Camii bölgesinde bulunmuştu. Döneminde ümmetinin, “Yahudilerin seçkin millet oldukları” iddiasına şiddetle karşı çıkan Hz. Yahya, bundan dolayı saldırılara maruz kalmıştı. Yahudi ve putperest Romalılara karşı tebliğine yine de devam eden Hz. Yahya, o dönem Lübnan ve Şam bölgesinin kralı Herod’u evlilik tercihinden dolayı eleştirmesi üzerine hapse atılmıştı.
Kral Herod, daha sonra Hz. Yahya’yı başını kestirmek suretiyle idam ettirmişti. Sevenlerince nesilden nesile korunan Yahya Peygamber’in mübarek başı, ilerleyen asırlarda bugünkü Emevî Camii’nin bulunduğu yere yapılan Vaftizci Yahya Kilisesi’ne defnedilmiş, İslam devrinde ise burası Hz. Yahya Türbesi’ne dönüştürülmüştü.
Bu arada; Peygamber Efendimizin (sav) torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela Olayı’nda şehit edilmesinin ardından, onun da mübarek başı Emevî Camii’ne getirilerek, yapılan bir türbeye defnedilmişti.
CAMİNİN YERİ İÇİN HIRİSTİYANLARA ONLARCA ARAZİ VERİLMİŞTİ
Hz. Ömer devrinde İslam orduları Şam’ı fethetmişti. Şehirdeki kiliseyi de ele geçirmek isteyen komutanlardan Halid b. Velid, geldiği yönde direnişle karşılaşırken, diğer İslam komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah ise geldiği taraftaki kilisenin bölümlerini barış yoluyla satın alarak elde etmişti.
Bu süreçte, Vaftizci Yahya Kilisesi’nin bir kısmı camiye çevrilmiş, burası kifayet etmeyince de camiyi genişletme çalışmaları başlamıştı. Ancak Jüpiter tapınağı tarafının camiye katılması planlanınca itirazlar ortaya çıkmıştı.
Emevî Halifesi Velid b. Abdülmelik, görüşmeleri yürüten görevlilere, “Hıristiyanların rızası alınmadan inşaata başlanmayacak.” talimatı vermişti. Sonuçta, söz konusu alana karşılık onlarca kilise ile kilise yapılabilecek arazi Hıristiyanlara verilmişti.
GAZALİ, BİR SÜRE EMEVİ CAMİİ’NDE YAŞAMIŞTI
Gerçekten de Emevî Camii, bunca emek ve masrafa yakışır bir biçimde olağanüstü güzellik ve büyüklükte bir mabet olmuştu. Cami, tarihî olaylar ve şahsiyetler bağlamında hemen her zaman çok önemli bir yer hüviyeti de taşımıştı.
Hz. Osman’ın hazırlattığı ilk mushaflardan birisi, bir sandık içinde burada bulunmaktaydı. Her Cuma, ilk Kur’an-ı Kerimlerden olan bu mushafı görmek için büyük bir izdiham yaşanmaktaydı. Büyük İslam âlimi İmam-ı Gazali de bir süre Caminin Roma burcundaki bir odada yaşamıştı.
ADALET EMEVİ CAMİİ’NDE ARANIRDI
Ka’be-i Muazzama, Mescid-i Aksa ve Mescid-i Nebevî’den sonra en önemli ve manevî değerleri haiz camilerinden biri olarak kabul edilen Emevî Camii, bu özelliğinden dolayı devletin ileri gelenlerinin namazlarını burada kılmaya özen gösterdikleri bir yerdi.
Devlet idarecileri, yabancı elçileri burada kabul eder, devlet işlerini cami sınırları içerisinde görüşürlerdi. Halk da yöneticilerle burada karşılaşarak sorunlarını doğrudan kendilerine iletirlerdi.
Bazen de haksızlığa uğrayan birisi, minarelerden birine çıkıp tekbir getirerek, kendisine haksızlık yapan kişiyi ilan ederdi. Savaş zamanlarında kadınlar ve çocuklar buraya sığınırlardı. Caminin çevresindeki çarşılar da ticarî hayatın merkeziydi.
EMEVİ CAMİİ’NDE HER GECEYİ KADİR GECESİ ZANNEDERSİN
Cami, gerek manevi kıymeti bakımından üstün sayılması gerekse de büyüklüğü ve buna bağlı olarak fonksiyonelliği olan bölümlerinin çokluğu nedeniyle şehir halkının her fırsatta buluşup toplandığı bir merkez olmuştu.
Bir seyyah, Şamlıların özellikle akşamüstleri bir araya gelip kimilerinin sohbetle, kimilerinin Kur’an okuyarak vakit geçirdiklerini ve yatsı namazından sonra dağıldıklarını anlatarak, “Yaşanan bu büyük hareketliliği gören, her geceyi Kadir Gecesi zanneder.” diye yazmıştı.
VAKİT NAMAZLARI 10 AYRI BÖLÜMDE KILINIRDI
Emevî Camii’nin sınırları o kadar büyük ve bölüm planlamaları o kadar değişikti ki, vakit namazları sayıları 8 ile 10 arasında değişen meşhur imamlarca kıldırılırdı. Seyyah İbnî Batuta’nın verdiği bilgiye göre, eğitim amaçlı hazırlanan kısımlarda vakit namazlarının kılınmasının yanı sıra toplu kaza namazları uygulaması da vardı.
Bu gelenek uyarınca, sabah namazından gece yarısına kadar kaza namazı cemaatleri olurdu. Camideki müezzin sayısı da 70’ti. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim okutma ve talim dersleri verilen, her birinde 300-400 çocuk ve gencin yer aldığı 120 “Sub Meclis”i de vardı.
CAMİNİN VAKIF GELİRLERİNİN BİR BÖLÜMÜ ANADOLU’DAN
Tarih boyunca Abbâsîler, Selçuklular, Zengîler ve Eyyûbîler gibi İslam devletleri, Emevî Camii’ne her türlü ihtimamı göstermiş, harcamalardan kaçınmamışlardı. Bu özeni kurumsal hale getiren isim ise Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim olmuştu.
Sultan Yavuz, 1516 senesindeki Mısır seferi esnasında, Şam’da bulunduğu süre içerisinde hem Moğol istilasından dolayı büyük yıkıma uğrayıp harabeye dönen şehri yeniden kalkındırmak için bir takım girişimlerde bulunmuş hem de camii ziyaret etmiş ve onun için bir vakıf kurmuştu.
Vakfiyeye göre, gerek Şam içinde, gerekse de Anadolu’dan kimi yerlerin de içinde bulunduğu başka bölgelerden yüzlerce dükkân, değirmen, arazi, meyve bahçesi ve su kaynakları gibi çeşitli gelir getiren yerler camiinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere vakfedilmişti.
Emevî Camii, farklı dönem ve zamanlarda değişik nedenlerden dolayı altı yangın geçirmiş, bir de depreme maruz kalmıştı. Bu tahribatın büyük bölümü Osmanlı idaresi devirlerine denk gelmiş, padişahlar da Emevî Camii’nin tamiri için büyük tahsisatla kapsamlı onarım işlerini yaptırmışlardı.
– Talib Yazıcı, Ahmet Özel, TDV İslam Ansiklopedisi Emeviyye Camii Maddesi
– Prof. Dr. Ali Boran, “Şam Emeviyye Camisi’ne Türkler’in Katkıları”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Aralık 2009